Sponsorlu Bağlantılar

26 Kasım 2014 Çarşamba

Babama Aşık Oldum 2

  Daha önce ki "Babama Aşık Oldum! 1" adlı yazımda aktarım yapmaktan bahsetmiştim. Aslında, geçmişimizin gelecek ilişkilerimize nasıl yansıdığını gördük. Şimdi bu süreci daha detaylı ele alalım.

  Küçükken babanız veya anneniz ile ilgili mutlaka aklınızdan çıkmayan yaşadığınız anılar vardır. O anıları düşünün ama bu defa eskiye göre farklı bir şey yaparak, olay yerine hisleri hatırlayarak. O an ne hissettiniz, size ne hissettirildi?

  İnsan olarak yaptığımız en büyük hataların başında yaşanılan olaylardaki davranışları, hataları incelemek ve bunun sonucunda karşı tarafı suçlamak, nefret, öfke duymak, kızmak ya da tam tersi gereksiz yere kendimizi suçlamak veya yetersiz hissetmek vardır. Bu bize en ufak bir fayda sağlamadığı gibi aksine bizi geriye götürür ve geçmişe saplanıp kalmamıza sebep olur. Aslında yapmamız gereken şey, hep bahsettiğimiz gibi aynayı kendimize çevirip, kendi içsel sürecimizi duygularımızı, hislerimizi incelemek. Evet bu kolay değil biliyorum, her zaman suçlamak en kolay rahatlama biçimi olarak görülür. Ancak o zaman kendimizi mağdur durumuna düşürüp, sözde vicdan rahatlatabiliriz! Ama bilincimize bu oyunu oynayabilsek de bilinçaltımız bu oyuna gelmez ve yüzleşmediğimiz bütün o hisleri gelecekte başka kişilerle, başka şekillerde teker teker karşımıza çıkarır ve biz fark edip, yüzleşmedikçe bu kısır döngü böyle devam eder. Biz fark etmedikçe, yüzleşmekten kaçtıkça, başka biri tarafından sözde, yine "mağdur" edilmiş oluruz.

  Öncelikle insanları suçlamayı bırakalım. Annemiz ve babamız farkında olmadan bize travmatik olaylar yaşatmış olabilir ama kızmak, öfke duymak, reddetmek ya da tam tersi bu duyguları kendimize yöneltmek, suçlu, yetersiz hissetmek yerine kabul etmeyi denemeliyiz. Yapabileceğinin en iyisi o olduğu için onu yaptı. O da kendi çocukluğunda o davranış şeklini öğrendi ya da yaşadığı travmalar onu buna itti. Unutmamalıyız ki yarımız babamızdan, diğer yarımız annemizden geliyor. İkisinden birisine beslediğimiz olumsuz düşünce aslında kendimize dönüyor. Kabul edelim ve onları anlamaya çalışalım...

   Gelelim mağduriyet olayına... Bilinçaltı geçmiş hisleri tekrarlar ve başka kişilerle yeniden karşınıza çıkmasını sağlar demiştik. Peki bu durumda sürekli tekrar eden kötü ilişkilerimiz, o ilişkilerde hissettiğimiz, yetersizlik, suçluluk duygusu ya tam aksine kustuğumuz öfke, nefret ve karşı tarafı suçlama bizim bilinçaltı oyunumuzun eseri olabilir mi? Geçmişte anne ya da babamıza duyduğumuz öfkeyi ya da onların bize hissettirdiği yetersizlik, suçluluk duygusunu tekrardan yaşamak için karşımıza çıkan insanları kışkırtıyor olabilir
miyiz? Bu oyunumuza kolay adapte olan insanları bilinçaltımız özellikle hayatımıza çekiyor olabilir mi? Kuşkusuz ki bu soruların hepsinin cevabı büyük bir "EVET!"

  Teslim olmayın, fark edin ve yüzleşin!

 Geçmiş ilişkileri ve şu anı tekrardan bu yazdıklarımı baz alarak analiz edelim. Acımasızca kendimizi eleştirelim ve aynayı her zaman kendimize tutalım. İnsanın kendisini eleştirmesi sağlıklı bir egonun ve yararlı bir farkındalığın temelini oluşturur, unutmayın! Ama asla eleştirmek ile kendimizi suçlamak kavramlarını birbirine karıştırmamalıyız. En başta kendimizi daha sonra çevremizdekileri suçlamak yerine olduğu gibi kabul etmeyi denemeliyiz. Hepimiz hem zalim, hem de mağduruz....
                                                                                                                 Sevgiyle...

                                                                                       

20 Kasım 2014 Perşembe

Koşulsuz Sevgi ve Çocuklarda Bağlanma Türleri, Nedenleri


Koşulsuz Sevgi

 Sonunda beklediğiniz an geldi. Hamilelik sürecinin ardından kendi kanınızdan, canınızdan olan bebeğinizi kucağınıza aldınız, kokusunu içine çekip sıcaklığını hissettiniz. Ebeveyn olmak sorumluluk gerektiren zor ama bebeğinizin bir gülüşüyle her türlü güçlüğü size unutturacak olan soluksuz bir süreçtir. Size hissettirdiği güçlü ve güzel duygular sayesinde ne kadar kutsal ve özel bir görev üstlendiğinizi anlayacaksınız. Peki, sizin bebeğinize ne hissettirmeniz gerekiyor?

  Sizinle geçmişe doğru bir yolculuk yapalım. Bundan yıllar öncesine, çocukluğunuza geri dönüp kendinize şu soruyu sormanızı istiyorum “En çok neye ihtiyacım vardı?”. Kuşkusuz ki bütün bebeklerin, çocukların fizyolojik ihtiyaçlarından sonra en çok ihtiyacı olan koşulsuz ebeveyn sevgisidir. Sevgi ve koşulsuz sevgi kavramları birbirinden farklıdır. Koşulsuz sevgi sadece ebeveynlerden karşılanabilecek ve bizim ruhsal gelişimimiz için temeli oluşturan histir. Hatalarıyla, günahlarıyla olduğu gibi kabul edilişin belirtisidir. Bu sevgiyi alamayan bebekler daha sonra ki dönemlerde yanlış kişiler veya ortamlarda bu boşluğu doldurmak isteyeceklerdir. Unutmamak gerekir ki bebeklik ve çocukluk dönemlerinde oluşan her boşluk ileride başka şekillerde doldurulmaya çalışılacaktır.

1)Bağlanma:

 Bebeğinizle kuracağınız bağın onun yetişkinlik döneminde hayatına girecek insanlara yaklaşım tarzını belirleyeceğini biliyor muydunuz? Bebek ile kendisine en yakın kişi arasında kurulan duygusal bağlılık ilişkisine bağlanma denir. Güven ve yeterlilik duygusunu geliştirip duygusal yaşantıların düzenlenmesine, yetişkinlik hayatında kuracağı ilişkilere yardımcı olarak duyguların ifade edilmesidir. Çeşitli bağlanma şekilleri vardır.

Güvenli Bağlanma: Bu bağlanma stilinde sahip çocuklar, annelerinin yokluğunda daha az huzursuzluk yaşadığı ve yabancılarla iletişim konusunda daha az sorun yaşadığı gözlemlenmiştir. Anneleri ile tekrar bir araya geldiklerinde ise zaten az olan kaygılarının çabuk yok olduğu ve kısa sürede sakinleştiği görülmüştür. Çalışan annelerin en büyük problemini ele alalım “işe gitme ritüelleri”. Güvenli bağlanma geliştirmiş bir çocuk annesinin işe gitme sürecinde huzursuzluk yaşayabilir fakat bu fazla uzun sürmeyecek ve siz gittikten sonra ortama tekrar uyum sağlayacaktır. Ama unutmamak gerekir ki bebeğinizin güvenli bağlanma sağlaması tamamen sizin tutumunuzla doğru orantılıdır.


Hangi durumlarda çocuk güvenle bağlanır?


1.        Annenin koşulsuz sevgisini çocuğuna hissettirmesi çok önemlidir. Her koşulda onu seveceğini hissettirmeli ve bu konuda tutarlı bir duruş sergilemelidir.

2.        Anne çocuğunun acısını, utancını, korkusunu ve diğer duygularını doğru anlayıp onu yatıştırabilmelidir. Onu bu güçlü duygularla baş başa bırakmak ve yol göstermemek, yetişkinlik döneminde de bu duygular karşısında çaresiz kalmasına ve yanlış çıkış yolları bulmasına sebep olacaktır.

3.        Çocuğunuza her durumda onun anlayacağı şekilde açıklamalar yapıp, bilgilendirmek gerekmektedir. Mesela; “Ben şimdi işe gidiyorum ve tam saat 18.00’da geleceğim. Eğer bir gecikme olursa sana haber vereceğim. “  

4.        Sık sık ten temasında bulunun. Sadece sözel yolla belirtilen sevginin her zaman altı boş kalır. Sağlam bir sevgi ve güven temeli için beden dili de önemlidir.


Kaygılı – Kararsız Bağlanma: Bu çocuklar annelerinden ayrıldıkları zaman yoğun endişe yaşar ve strese girerler. Anneleri ile tekrar bir araya geldiklerinde ise bu durum değişmez ve bir türlü sakinleşemezler. Yabancılara güven duyamaz ve şüphe ile yaklaşırlar. Bu çocuklar yetişkinlik dönemlerinde başkalarına aşırı bağımlı olurlar ama aynı zamanda mesafeli yaklaşırlar çünkü duygularına karşılık bulamamaktan ciddi endişe duyarlar.

Hangi durumlarda çocuk kaygılı – kararsız bağlanma geliştirir?  

1.        Annenin çocuğa karşı tutarsız davranışları. Aşırı ilgili bir tutumdan bir anda ilgisiz bir tavır sergilemesi.

2.        Annenin istikrarsız bir şekilde çocuğun ihtiyaçlarını karşılaması. Düzenli olarak yaptığı aktiviteleri bir anda yapmaması ve daha sonra tekrar yapmaya başlaması.

3.        Çocuğun korkulu, endişeli, üzüntülü olduğu durumlarında anneyi her zaman yanında bulamaması.

Kaçınmacı Bağlanma: Bu bağlanma stiline sahip çocuklar anneleri ile yaşadıkları ayrılıklara kayıtsız kaldıkları, duygusuz, hissiz göründükleri ve daha sonrasında oyuncakları ile üstünkörü ilgilendikleri gözlemlenmiştir. Anne geri döndüğü zaman ise anne ile iletişim kurmaktan kaçındığı ve daha çok oyuncakları ile ilgilendiği görülmüştür. Bu çocuklar annelerini yok sayma eğilimindedirler. Anne ile yabancı birisi arasında her hangi bir fark görmezler. Bu çocuklar yetişkinlik döneminde reddedilmemek için yakın ilişki kurmaktan kaçınır.


Hangi durumlarda çocuk kaçınmacı bağlanma geliştirir?

1.        Annenin çocuğu istismar etmesi. Fiziksel veya duygusal şiddet görmesidir. Çocuğu fiziksel olarak hırpalamanın dışında ona onu incitecek, aşağılayacak sözler söylemek. Unutmamak gerekir ki fiziksel yaralar geçer ama duyusal alınan yaralar kalıcıdır.

2.        Çocuğun ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi. Bunlar sadece fiziksel ihtiyaçlar değildir. Çocukla temas kurmak, ona güven ve sevgi duygusunu hissettirmek, birlikte kaliteli zaman geçirmek çocuğun ruhsal gelişimi için önemli rol oynar.
 Sizin bir parçanız olarak dünyaya gelen bebeğinizin sizden başka kimsesi yoktur ve tamamen size bağımlıdır. O her şeyi sizden öğrenecektir ve sizin aynanız olacaktır. O yüzden bu çocuk neden böyle yapıyor sorusunu bir kenara bırakıp acaba ben ne yaptım da çocuğum böyle bir tutum içinde diyerek aynayı kendimize çevirmek gerekmektedir.
            
                                                                                                Sevgiyle...