Sponsorlu Bağlantılar

10 Aralık 2014 Çarşamba

Madde Bağımlılığına Bir de Bu Açıdan Bakın!

 Yıllarca uyuşturucu, alkol ve sigaranın zararları anlatılarak kullanımının azaltılması beklenildi ama ben bu yöntemin işe yarayacağını düşünmüyorum ki günden güne artan uyuşturucu kullanımı bu düşüncemi maalesef destekliyor.

 İnsanların  sahip oldukları psikolojik dinamikler vardır. Bu psikolojik dinamikler kişinin yaşadığı, hissettiği duygular, olaylar karşısında nasıl davranışlar sergilediğini belirler.  Boşaltımı sağlanmamış bütün duygular yön değiştirip olumsuz sonuçlar doğurabilir. Burada boşaltım dan kastettiğim ise kişinin duyguları ile yüzleşilmesi ve yaşamasıdır. Eğer kişi duygularını yaşamaktan kaçar ve bastırırsa boşaltım sağlanmaz ve sonrasında bastırılan duygular sağlıksız bir şekilde yön değiştirerek aktarılabilir. Bu yön değiştirme kişinin psikolojik dinamiklerine göre şekillenir. Öfkeli insanlar düşünün. Bu kişilerin hissettiği duygu aynı olmasına rağmen aynı davranış şekillerini sergilemez. Kimisi öfkesini dışa vurup bir nesneye ya da insana zarar verirken kimisi kendisine yansıtır ve zararı kendisi alır. Psikolojik dinamiklerimiz biz henüz bebekken şekillenmeye başlar. Bize bakım veren kişinin tutumu, bize hissettirdiği duygular (yetersizlik, değersizlik hissi, öz güven, sevgi eksikliği) olumsuz veya eksik ise bu eksiklik ileride farklı şekillerde doldurulmaya çalışılacaktır. Ebeveynlerimizden alamadığımız koşulsuz sevgi ve kabul edilişin eksikliği bilinçaltı tarafından tekrar tekrar karşımıza çıkacak ve  bozuk ilişkiler, sapkın cinsel hayat, kişinin kendisine fiziksel olarak zarar vermesi ya da etrafında ki kişi ve nesnelere zarar vermesi, kendini izole edip sosyal hayattan soyutlaması ve madde, alkol kullanımı gibi davranışlarla boşluk doldurulmaya çalışılabilir.

 Madde kullanımı kişinin öfkesini kendisine yöneltme şeklidir. Kişi zaten kendisine zarar verme eğilimindedir ve davranış şekli tamamen dürtüseldir. Dürtüsel davranışlar sergileyen bir kişi yaptığı olayın sonucu ile ilgilenmez, önemsemez. Bu durumda kişiye zararlarını anlatmak fayda sağlamayacağı gibi daha merak uyandırıcı bir hale bile gelebilir. Çocukluk döneminde kendisini, duygularını ifade edebilmeyi öğrenememiş, bakım veren kişi tarafından anlaşılıp fark edilememiştir. Madde kullanımı bir nevi "Ben de buradayım, beni fark edin!" deme yoludur. Ama genel tutuma bakılırsa bırakın fark edilmeyi daha çok ötekileştirmeye çalışıyoruz. Yapılan yardım kampanyalarının adı bile bir ötekileştirme içeriyor "Topluma Kazandırma!". Yani diyoruz ki, siz toplumun dışındasınız, bizden değilsiniz.  Burada anlatmak istediğim kurtarmaya çalışalım değil, anlamaya çalışalım dır. Kurtarmaya çalışma isteği acıma duygusunun veya vicdanen duyulan rahatsızlığın sonucudur. Ama ben tam tersine acımak hissinden kurtulmamız gerektiğini ve sadece anlamaya çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.
                           
                            Acımak ötekileştirmenin vicdana gelmiş halidir.

 Kendimiz, bir yakınımız veya çocuğumuz da madde bağımlısı olabilir. Ötekileştirdiğimiz kişilerin konumuna düşebilir ve anlaşılmayı, fark edilmeyi talep edebiliriz. Böyle bir ihtimal her zaman mevcut iken tavrımızı değiştirmemiz gerekmez mi?
                                                                                        Sevgiyle...







4 Aralık 2014 Perşembe

Çocuğunuza Bağlı mısınız, Yoksa Bağımlı mı?

Bağlılık ve bağımlılık arasında büyük farklar vardır. Bağlılık, huzur veren,  kişiyi güvende ve içsel olarak güçlü hissettiren bir duygudur. Bağlılık duygusu ile kurduğumuz ilişkiler öz güvenimizi güçlendirdiği gibi yaşam ile barışık olmamızı ve sağlıklı bir psikoloji geliştirmemizi sağlar. Bağımlılık ise kaybetme korkusu, yetersizlik hissi doğrultusunda öz güven eksikliğine sebep olur.  Bağımlı kişilerin diğerleri ile kurdukları ilişkiler sorunlu ve sağlıksız olur.  
İnsanlar dünyaya ilk geldiklerinde çaresiz ve kendisine bakım veren kişiye muhtaçtır. Bu kişi genelde annedir. Bebek, anneye bağımlıdır ve bu durum beşinci aya kadar devam eder. Beşinci aydan sonra bebek yavaş yavaş dışarıya yönelmeye başlar. Önce anneyi daha detaylı inceler. Sekizinci ve dokuzuncu aylara yaklaştıkça kendisini anneden uzağa itme, ayaklarının dibinde oynamak üzere annenin kucağından kalkarak yere inme gibi davranışlarla fiziksel ayrılma denemelerinin başladığı görülür. Artık bebek tam bir bağımlılık içinde değildir. İşte bu dönemden sonra artık annenin de bebeğine kendisinden sağlıklı şekilde ayrılması ve bağımsızlığını destekleyici nitelikte davranışlar sergilemesi gerekmektedir. Anneler, bebeklerinin fizyolojik ihtiyaçlarını nasıl önemseyip hemen sorunu gidermeye çalışıyorsa, psikolojik ihtiyaçlarını da bilmeli ve davranış tutumlarını ona göre şekillendirmelidirler.
Bebekler bağımsızlığını ilan ettikleri dönemde bazı anneler bunu görmezden gelerek bebeklerine hala fazla koruyucu ve bağımlı davranıyorlar. Araştırmalara göre her 100 annenin 10’u çocuğuna bağımlı. Ama bunu genelde bunu “Çocuğum bana bağımlı, bensiz hiçbir şey yapamaz.” diyerek dile getiriyor ve aslında sorunun kendi tutumundan kaynaklandığını kabul etmiyor.

Bağımlı annelerin özellikleri nelerdir?

  •         “O yapamaz, ben onun yerine yaparım .” Bu cümle bağımlı bir annenin en sık kullandığı cümledir desek yanlış olmaz. Bağımlı anne çocuğuna sorumluk vermek istemez. Onun yapması gereken işleri de kendi üstüne alır ve bu sebeple çocuk sorumluluk almayı, sorumluluklarını yerine getirmeyi öğrenemez.
  •          “Ya başına bir şey gelirse?” Annenin çocuğu için kaygılanması, endişelenmesi  gayet doğaldır ancak bunun bir sınırı ve dozu olmalıdır, yoksa çocuğunuza zarar gelecek korkusuyla siz zarar vermeye başlayabilirsiniz. Fazla koruyucu tavır, çocuğun ileride kendi başının çaresine bakamayacak hale gelmesine, yaşadığı zor bir olay karşısında aşırı korku, endişe ve çaresiz  hissetmesine sebep olacaktır.
  •          “Hayatımı ona adadım ama o benim istediklerimi yapmıyor.” Dünyaya getirdiğiniz bebeğinizin her açıdan iyi olmasını istersiniz ama bazen kendi hayallerinizi çocuğunuza aktardığınızı, sizin yapamadıklarınızı onun yapması için çaba sarf ettiğinizi fark etmelisiniz. Her insan biriciktir ve kendi özellikleri yetenekleri vardır. Bırakın çocuğunuz sizin isteklerinizle değil, kendi içinden gelen yeteneklerle var olsun.    
  •          “Kendime hiç vakit ayıramıyorum.” Bu geçerli sebebi olmayan bir yakınmadır. Bazı anneler çocuklarının alması gereken sorumlulukları da üstlendikleri için kendilerine ayıracak vakit bulamıyorlar ama bu durum çocukta suçluluk duygusu yaratabiliyor. Çocukta, annem benim yüzümden mutsuz, benim yüzümden kendisine zaman ayıramıyor gibi düşüncelere sebep olabilir. Çocuğunuz ve siz ayrı birer bireysiniz ve iki tarafın da kendine özgü ihtiyaçları vardır. Unutmayın ki siz kendinizi doyurmadığınız, kendi fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarınızı karşılamadığınız sürece karşıya olumlu geri dönüş yapamazsınız.

Bağımlı annelerin çocukları nasıl bir davranışlar sergiliyor?
  •          Bu çocuklar öncelikle okul hayatında sorun yaşamaya başlıyor. İlk okula başladıkları dönemde evden ayrılacak olmak onlarda yoğun anksiyeteye sebep oluyor. Anneleri ya da babaları olmadan her hangi bir sosyal ortamda bulunmak istemiyorlar.
  •          Uyku zamanlarında sorunlar ortaya çıkar. Anneleri veya babaları olmadan uyumak istemezler.
  •          Evden ayrıldıklarında ya da sevdiği kişi evden ayrıldığında başına bir şey geleceğine inanır ve korkar.
  •          Bağımlı anneler çocuklarının da kendisi gibi bağımlı birer yetişkin olmasına sebep olabilir. Annesi olmadan hiçbir şey yapamayan çocuklar ileride kurduğu ilişkilerinde de kişilere bağımlı kalabilir. Annesi tarafından fazla korunup kollanmış, hiçbir sorumluluk almasına izin verilmemiş, her sorunu annesi tarafından çözülmüş çocuklar sağlıklı bir öz güven geliştiremeyip, yetişkinlik hayatında da ilişki kurduğu insanlardan aynı tutumu bekleyebilir ya da ilişkilerinde karşı tarafa annesinin kendisine davrandığı gibi davranabilir.

Öneriler:
  •         Çocuğunuzun psikolojik gelişim süreçlerini takip edin ve ona göre tutumuzu da değiştirin.
  •          Çocuğunuz ve siz ayrı birer bireysiniz. Onun da sizin de kendinize özel zamanlara ihtiyacı var. Ona ve kendinize bu zamanı oluşturmak için fırsat verin.
  •          Önce siz sonra çocuğunuz! Siz hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlıklı olmadan çocuğunuza sağlıklı yatırım yapamazsınız. Kendinize değer verin, kendinize vakit ayırın.
  •          “Çocuklar düşe kalka büyür.” lafını hatırlayın. Tabi ki bırakın ne hali varsa görsün demiyorum ama sorunları ile başa çıkması için fırsat verin. Destekleyici olun ama üstlenmeyin!
  •          Ona sorumluluklar verin, kendi sorumluklarını yerine getirmeyi öğretin. Sorumluluk almakta zorlanıyor ise ilk başlarda ödül yöntemini kullanabilirsiniz.
  •         Yol gösterin ama o yolu onun için yürümeyin. Bu defa çocuğunuz nasıl yürüyeceğini öğrenemez.
                                                                                            Sevgiyle...