Sponsorlu Bağlantılar

31 Ekim 2014 Cuma

İyi Uykular, Tatlı Rüyalar


  Ebeveynlerin en büyük şikayetlerinden birisi “uykusuzluk”dur. Hatta bu şikayetler o kadar yaygındır ki, anne adaylarını henüz çocuk sahibi olmadan düşündürmeye, korkutmaya başlamıştır. Uykusuz geceler, bitmek bilmeyen ağlamalar, kendinize ayıracak zaman bulamamak bazen çok sevdiğiniz bebeğinize karşı tahammülünüzü düşürebilir.

  Bebekler 9 ay boyunca karanlık bir dünyada, anne karnında yaşar. Onlar o dünyada güven ve huzur içindedirler. Dışarıda ki hayata dair en ufak bir bilgiye sahip değildirler. 9 ay sonunda gerçekleşen doğum, ister istemez bebekte bir “doğum travması”na sebep olmaktadır. Bu süreç boyunca alıştığı o huzurlu ortamdan koparılan çocuk yenidünyasına alışmak için zamana ve en önemlisi ebeveynlerinin koşulsuz sevgisine ihtiyaç duyarlar. Yeni doğan bebeğinize bunların farkındalığı ile yaklaşmak gerekmektedir. O henüz gece ile gündüzün farkını bilmez, bunu idrak edecek bir bilince sahip değildir. Bu konuda bütün sorumluluklar ebeveynlerin üzerindedir.

    Sağlıklı bir gece uykusu, bebeğinizin fiziksel ve bilişsel gelişimini düzenler ve yeni güne daha zinde başlamasını, öğrenmeye açık olmasını sağlar. 0-3 yaş döneminde bebeğinizin beyin gelişiminin %80’i tamamlanır ve bebeğinizin beyin ölçüsü neredeyse bir yetişkininkine eş değer olur. Bu nedenle kesintisiz gece uykuları, özellikle REM uykuları bebeğin potansiyel beyin gelişimini gerçekleştirmesi için çok önemli role sahiptir. Kesintisiz REM uykusunu alabilecekleri tek zaman ise “gece”dir.  REM uykusuna aktif uyku da denilmektedir. Eğer uykuda bebeğinizin gözleri hareket ediyor, gülümsüyor, hızlı nefes alıp veriyorsa, bu bebeğinizin REM uykusunda olduğunu göstermektedir. REM uykusu, uyku ile uyanıklık arasında bir durumdur. Bundan dolayı, bebeğiniz dış uyaranlardan daha kolay etkilenerek uyanabilir. REM uykusu esnasında bebeğiniz gün içinde öğrendiklerini tekrarladığı için REM uykusu hayati önem taşır ve eksikliğinin telafisi yoktur.

Ebeveynler, bebeklerine kesintisiz bir gece uykusu almaları için yol göstermeliler.

 Bebeğinize sağlıklı bir uyku alışkanlığı kazandırmak mümkündür. Bunun için birkaç yöntem uygulayabilirsiniz.

·         Gece ve gündüz farkını öğretelim.

-Bebeğinize gece ile gündüzün farkını hissettirmek için çeşitli seremoniler yapın. Mesela; gece uykusuna yatırmadan önce ılık bir duş aldırın, uyku için özel kıyafetlerini giydirin, kitap okuyun, ninni söyleyin. Çocuğunuz bunlarla uyku zamanının geldiğini anlasın. Sabahlar ise neşeli bir şarkı ile perdeleri açarak daha enerjik başlayın. Unutmayın burada asıl önemli olan şey bu ritüellerin her gün aynı saatte tekrarlanması. Sabah aynı saatte uyandırıp, akşam aynı saatte uyutmak gerekmektedir. Ayrıca bu ritüellerin yapılması bebeğinizin uykuyu ceza olarak algılamasını engelleyecektir.

·         Yalnız uyumayı öğretelim.

-Bebeğinizi kendi yatağında, tek başına yatmaya alıştırın. Tabi ki onun yanında olmanız ona iyi hissettirecektir ama mümkünse kucağınızda değil yatağında uyumalı. Siz yanında oturup ninni söyleyerek, kitap okuyarak varlığınızı hissettirebilirsiniz.

·         Uyuması için biz de elimizden geleni yapalım.

-Uykusunun bölünmemesi için kaliteli bebek bezi seçin. Uyutmadan önce gazını çıkarıp, rahatlatıcı bir masaj yapabilirsiniz.

-Sizin de huzurlu ve sakin olmanız çok önemlidir. Siz gerildikçe bebeğiniz de bunu hissedecek ve daha çok huzursuz olacaktır.

-Uykudan uyanıp ağladığında hemen yanına gitmek yerine birkaç dakika kendi kendine yeniden uykuya dalmasına fırsat tanıyın. Eğer uyuyamaz ise yanına gidin ama kucağınıza almadan sadece varlığınızı hissetmesini sağlayın.  
                                                                                                  Sevgiyle...
  

23 Ekim 2014 Perşembe

Babama Aşık Oldum! 1

           Aramızda aşkın tanımını yapabilen var mı? İnsanlığın en çok merak ettiği duygudur aşk. Yıllarca neden, nasıl, niçin sorularına aşk üzerinden cevaplar aranmıştır. İçimize içimize işleyen şiirler, şarkılar, romanlar, filmler, resimler yapılmıştır onun üzerinden. Bilim adamları tarafından işin kimyasal kısmı bile araştırılmıştır. Peki hem duygularımızı, hem de hormonlarımızı harekete geçiren  bu güçlü sözcük psikolojide ne ifade ediyor.
        Bu bölüme başlamadan önce benim için aşk, acı çekmek ile eş değer bi duyguydu. "Hiç mi adam gibi biri girmeyecek hayatıma!" diye hep hayıflanırdım. Her ilişkim acı ve göz yaşı ile sonlanırdı. Ya sonuna kadar karşı tarafı suçlar ya da suçluluk psikolojisi ile anksiyete krizleri yaşardım. Eeee haliyle aşk ya yoğun öfke ya da yoğun acıya dönüşürdü (zaten öfke acının dışa yöneltilmiş haliydi...). Ta ki bundan bir yıl öncesine kadar bu serüven böyle devam etti. Sonra Uzman Klinik Psikolog Bilge Çapoğlu sayesinde bir şey fark ettim. Geçmiş ilişkilerimi tek tek gözden geçirdim, her birini analiz ettim ve aslında çok bariz olan ama benim geç fark ettiğim ortak bir nokta buldum "BABAM". Ya babamın iyi özellikleri ya da hep değiştirmesini istediğim kötü özellikleri vardı. Yani aslında ben babam gibi adamları bulmakta uzmandım.
      Peki buna psikolojide ne diyoruz? Psikoloji bu durumu "aktarım yapmak" olarak tanımlamıştır. Aktarım psikolojiye "psikolojinin babası" diye tabir ettiğimiz Sigmund Freud tarafından sokulmuştur. Aktarım olumlu ya da olumsuz bir soyut kavramın, duygu yüklerinin bir insandan başka bir insana taşınması, kaydırılmasıdır. Aktarım hayatımızın her alanında aktif rol oynar. Sevgilimize, eşlerimize, dostlarımıza, iş arkadaşlarımıza, günlük hayatın akışı sırasında karşılaştığımız her hangi bir insana bile olumlu ve olumsuz aktarımlarda bulunabiliriz. Bilinçaltı geçmiş travmaları çözümlemek ister. Dört yaşında annemizle aramızda geçen travmatik bir olay, yıllar sonra yeniden karşımıza çıkar. Kurgu aynıdır ama kişiler değişir. Halk arasında "Kızlar babaları, erkekler ise anneleri gibi kadınlarla evlenir." sözü bir yerde gerçektir. Peki bu durum ne kadar sağlıklıdır?
      Aktarım farkındalık içinde yapıldığı zaman ruhsal bir iyileşme sağlar. Ancak bilincine varılmamış bir aktarım bize travmayı defalarca tekrarlatmak dışında bir işe yaramaz. Asıl sorunun karşımızda ki kişi de değil  bizim yaşanmışlığımızda olduğunu fark etmek, geçmişi gözden geçirip yanlış algılarımızı düzeltmek ve en önemlisi ebeveynlerimizi olduğu gibi kabul etmek gerekmektedir. Baba veya anne sevgisini onlar dışında hiç kimseden alamayız bu sebeple onların bize vermediği sevginin acısını da başkalarından çıkartamayız. Karşımızda ki kişiye görevi dışında yükler yükleyip başka rollere büründürmemeliyiz. Sevgili sadece sevgilidir ne annenin şefkatini ne de babanın koruyucu tavrını sana hissettirmek zorunda değildir. Önce karşınızda ki kişinin size ne hissettirdiğini, ondan ne beklediğinizi düşünün. Daha sonra geçmişinizde bu duygu ve beklenti size tanıdık geliyor mu onu bulun. Sonucu detaylı bi şekilde analiz edin ve siz de aslında karşınızda ki kişiye gereğinden fazla ne kadar rol yüklediğinizi göreceksiniz.
     Kimse kimsenin yerini dolduramaz. Gerçeklerle yüzleşip, acımızı sonuna kadar yaşamamız gerekir. Birikmiş duygular başkalarına aktarılmak üzere saklanır. O yüzden duygularınızı yaşamaktan korkmayın ve kabul edin...
    
      Diğer yazımda bu konu üzerinden örneklerle daha detaylı anlatacağım.
                                                                                                                            Sevgiyle...