Sponsorlu Bağlantılar

29 Ocak 2015 Perşembe

Borderline'ın Gözünden Hayat

  Size bilimsel bir dilde borderline kişilik bozukluğunu anlatıp, DSM IV kriterlerini sıralayarak "Bunlardan en az şu kadarı sizde varsa, siz de bir Borderline'sınız!" diyebilirim. Ya da bir gün sevgilinizin, eşinizin, çocuğunuz ya da bir yakınınızın Borderline olduğunu öğrendiğinizde İnternet'de girip araştırma yaptığınız zaman onun hislerini anlatmak yerine sadece davranış şekillerini anlatan bir yazı yazabilirim. Ama ben bunları yapmak yerine size bir Borderline'ın gözünden hayatı göstermeye, hissettiği duyguları anlamanızı sağlamaya çalışacağım. Çünkü kişinin davranış şekillerini öğrenmek yerine neden yaptığını, neler hissettiğini bilmek gerekmektedir. Ancak o zaman yargılamayı bırakıp o kişiyi kabul edebiliriz.

 Hayatımızın ilk yıllarında özellikle 0-3 yaş ta bize bakım veren kişinin tutum ve davranışları kendilik algımızın oluşumunda ciddi önem taşır. Bu dönemde bize bakım veren kişiyi iyi ve kötü olarak ayırırız. Annemizin bize gülümseyerek geldiği, bizim ihtiyaçlarımızı sevgi ile giderdiği zamanlarda "iyi anne", sorunun kaynağı biz olmasak bile mutsuz, öfkeli ruh halinde bize yaklaştığı zamanlar ise "kötü anne" olarak adlandırırız. Annenin çocuğa iyi olan tutumunda çocuk iyi kendilik oluştururken aksi bir tutum içinde olduğunda çocukta kötü kendilik oluşur. O dönemde de çocuklar her şeyi hisseder, ancak soyut düşünme yetisine sahip olamadıkları için neden sonuç ilişkisi kuramazlar. Bu yüzden annenin kızgınlığının aslında ona yönelik mi olup olmadığının ayrımını yapamazlar. Bu bölme yöntemi bilinç dışının en ilkel savunma mekanizmasıdır. Böylece çocuk anneyi ikiye böler ve iki farklı kişi olarak algılar. 5 yaşlarına gelmiş bir çocuğun iyi ve kötünün aynı kişide olabileceğini fark etmesi ve bunu kabul etmesi beklenir ancak burada yine ebeveyn tutumu önemlidir. Kendi psikolojik dinamiklerini çocuğa yansıtmaya devam eden anne ve babalar çocuklarda ki bu bölme (splitting) savunma mekanizmasının devam etmesine sebep olur.

 Bölme mekanizması Borderline kişilik yapısına sahip bireylerin en belirgin savunma sistemidir. Artık bir yetişkin olarak görülmelerine rağmen insanları ve nesneleri iyi ve kötü olarak bölmeye devam ederler. Bir insana iyi özellikleri yansıttığı zaman göklere çıkaran Borderline, kötü özellikleri yansıttığı kişileri ise yerin dibine sokan bir tutum içindedir. Bu dışarıdan bakıldığında Borderline kişilik özelliğine sahip bireye yönelik acımasız eleştiriler yapılmasına neden olmaktadır ancak bunu yaşayan Borderline da kendi içinde derin acı çekmekte ve göklere çıkardığı insanın bir anda kötü bir özelliği ile karşılaşarak büyük bir yıkıma uğramaktadır. Küçükken bir iyi, bir kötü olan annesini ileride ki hayatında diğer ilişkilerine de yansımıştır. Bunun bir sonucu da yoğun kaybetme korkusudur. Terk edilme karşısında anksiyete krizleri yaşayabilir ve terk edilmemek için intihara kadar uzanan acı dolu çıkış kapıları bulabilirler. Alkol ve madde bağımlılığına olan yatkınlığı da yine bu durum ile alakalıdır, yanlış bir sığınaktır. Aslında bu davranışların altında acı dolu bir yardım çığlığı yatmaktadır. Birilerinin onu fark etmesini istemekte ve koşulsuz sevgi beklemektedir. Her defasında bir insanı yüceltip, bütün bu eksiklikleri onda tamamlayacağına inanır. Bu durumda karşıda ki kişi de kendisini çok iyi hisseder ancak Borderline birey kendisine göre yanlış bir davranışla karşılaştığı an her şey tepetaklak olacaktır ve bilinç dışı "kötü anne"yi hatırlayarak çocukluk travmalarını tekrar yaşayacaktır.

Bu iyi ve kötü algısı sadece insanlar için değil kendi benlikleri için de geçerlidir. Bir sabah uyandığında kendisini dünyanın en iyi insanı olarak görebilir ama gün içinde yaşayacağı en ufak bir şey onu kötü bir kendilik algısına itebilir. Kendisinden nefret edebilir, bu sebeple de kendisine zarar verici davranışlar sergileyebilir.

 Borderline kişilik yapısının hakim olduğu kişiler büyük bir boşluk duygusu ile mücadele ederler. Kronik bir boşluk duygusu hayatlarının her alanında borderline kişilerin yakasına yapışır. Her hangi birkişi,mekan yada aktivite o boşluk duygusunu gideremez. Çaresizce bunu yok etmeye o duygudan kurtulmaya çalışırlar. Bu sebeple kolay bağlanırlar. Yanlış sığınaklar bulurlar (alkol ve madde bağımlılığı), cinsellik dürtüleri çok kırılgandır. Bu sebeple ağır yargılanırlar, ancak onların cinsellik karşında olan hisleri farklıdır. Cinsel ilişkiyi sevgi, yakınlık olarak algılayabildikleri gibi, karşısında ki kişi onu sevsin diye bile cinsel ilişki yaşayabilmektedir. Bu da dürtüsel davranışlarını açıklamaktadır. Sürekli bir sevgi arayışı vardır ancak bunun yanı sıra şiddetle bağlanmaktan korkan bir tarafları da vardır. Bu çocukken maruz kaldıkları tutum ile benzeşmektedir. Bağlanmaktan korkarlar çünkü sonunda terk edileceğini düşünürler (bir iyi bir kötü olan anne).

 Borderline kişilik bozukluğunun tedavisi uzun psikoterapiler sonucunda gerçekleşir. Gerekli olan durumlarda ilaç tedavisi ile desteklenmelidir. Ancak en önemlisi aile ve sosyal çevresinden alacağı destek ve güvendir. Zor ve sabır gerektiren bir yolculuktur ama imkansız değildir.

Her insan biriciktir. Yukarıda yazılar genel hatları ile bir Borderline kişilik yapısına sahip bireyi anlatmaktadır ancak kişilerin kültürel yapıları, yaşadıkları yer, çocukluk travmaları gibi bir çok durum bu tutumları farklılaştırabilir, sıklığını ve şiddetini artırabilir. Önemli olan kişileri yargılamadan anlamaya çalışmak, Bütün sorunların kaynağı sevgi eksikliğidir ve koşulsuz sevgi bütün yaraları iyileştiren en güçlü ilaçtır.
                                                       
                                                                                                               Sevgiyle...


2 Ocak 2015 Cuma

Mükemmeliyetçilik Patolojisi

Algıda seçiciliğin etkisiyle son yıllarda kendi bölümüm ile ilgili durumlar daha çok dikkatimi çekiyor haliyle. Bu konulardan birisi “mükemmeliyetçilik”. Fark ettiğim kadarı ile insanlar ben çok mükemmeliyetçi bir insanım diye övünüp, her şeyi dört dörtlük yaparım ya da öyle olmasını isterim gibi cümleler sarf ediyorlar. Bunun kendilerine bahşedilmiş özel bir yetenek, özellik olduğunu düşünüyorlar. Ben de bu yazımda bu konuya değinmek istedim çünkü sanılanın aksine mükemmeliyetçilik patolojisi olan bir durumdur ve sağlıklı değildir. Peki mükemmeliyetçiliğin psikolojik analizi nedir?
Mükemmeliyetçi insanlar üst noktada hedefler seçerler. Yüksek performans göstermeleri ve asla hata yapmamaları gerektiğine inanırlar. Etrafında ki insanlardan da aynı tutumu beklerler. Her şey zamanında, düzenli, hatasız ve mükemmel olmak zorundadır. Ancak bu genelde gerçekleşmez. Çok fazla detaya takıldıkları için genelde işler zamanında bitmez, idealize edilmiş hedefleri yarıda kalır. Buna rağmen bu düşünceleri devam eder ve hatta ailesinin, eşinin ve çocuklarının da böyle olmasını beklerler. Aksi bir duruma karşı toleransları yoktur ve sonucunda ya kendisine ya da etrafında olan kişilere öfke duyarlar. Mükemmeliyetçi insanlar bu tutumun kendilerine ve çevrelerine zarar verdiği gerçeğini görmezden gelirler. Etrafındaki insanların başarılarını görmeyip, hep başarısızlıklarına odaklanırlar. Bu sebeple karşısındaki insanı ağır şekilde eleştirip, kırıcı, yıpratıcı olabilirler. Sağlıklı sosyal ilişkiler kuramazlar. Kendileri onaylamadıkları için genelde onay da alamazlar. Buna bağlı olarak çeşitli psikolojik rahatsızlıklar geçirebilirler.
Bu durumun altta yatan nedenleri vardır. Tabi ki her zaman olduğu gibi yine çocukluk dönemine gitmek gerekmektedir. Mükemmeliyetçi insanlar farkında olmasalar da aslında bu tutumu sevgi ve onaylanma eksikliğinden yaparlar. Çünkü çocukluk döneminde kendisine bakım veren kişinin tutumu da böyledir. Sevgi almak için bir şeyi başarmak zorundadır ama asla onaylanma cümlesini duyamamıştır.  Anne, “Bu yıl karnende matematiği beş yaparsan sana sevdiğin oyuncağı alacağım” der ve çocuk karnesini getirdiğinde “Peki Türkçe neden beş değil!” diyerek eleştirmeye başlar. Çocuğun bilinçaltı bunu “Sevgi almak için mutlaka başarılı olmak zorundasın ama hiç bir zaman başarılı olamayacaksın!” diye algılar. Koşulsuz sevgiyi alamamışlardır ve sevgi almanın her zaman bir koşulu olduğunu düşünürler. İleri ki hayatlarında da bilinçaltı bunu doğrulamak için her zaman patolojik bir şekilde başarılı olmaya çalışır ama tıpkı annelerinin onlara verdiği mesajda olduğu gibi asla yeterince başarılı olamayacaklarıdır. Ne yaparlarsa yapsınlar doyuma ulaşamayacaklar ve tatmin olmayacaklardır. Onlar da annelerinin onlara yaptığı gibi eşlerini, çocuklarını, iş arkadaşlarını sürekli eleştirip başarıları değil eksiklikleri görmeye çalışacaklardır.
Mükemmeliyetçi ebeveynler dışında aile hayatı sorunlu olan ve küçük yaşta çocuk olmak yerine anne ve baba rollerini üstlenmek zorunda kalmış çocuklarda da bu tip davranış şekli görülebilir. Anne ve baba kendi üstüne düşen görevi üstlenmediği taktirde aile dinamiğinde bu rol çocuğa yüklenecektir. Çocuk bu rolü yerine getirmek zorunda hissedip çabalayacak ama başarılı olamayacaktır. Çocuk yaşta olgun olması ve kendisine on kat büyük gelen görevleri yapmak zorundadır. İleri ki dönemlerde de bu tutum devam eder. Yapması gereken görevleri fazla idealize edip, başarılı olamaz.

Bunlar sadece bazı nedenlerdir. Her insan biriciktir ve algı şekli farklıdır. Daha bir çok sebep buna neden olmuş olabilir. Eleştiriye kapalı ama eleştirmeye açık insanlar oldukları için genelde psikoterapiyi reddederler. Psikologdan beklentileri yüksektir ve bu sebeple tatmin olmayıp terapiyi yarıda kesebilirler. Asıl önemli olan kişinin bunu fark edip bir çözüm yolu bulmaya çalışmasıdır. Zor da olsa bu tutumun kendisine kazandırdığı ve kaybettirdiği şeyleri düşünmeli ve davranış biçimini analiz etmelidirler.
                                                                                                            Sevgiyle...