Algıda seçiciliğin etkisiyle son yıllarda kendi bölümüm ile
ilgili durumlar daha çok dikkatimi çekiyor haliyle. Bu konulardan birisi “mükemmeliyetçilik”.
Fark ettiğim kadarı ile insanlar ben çok mükemmeliyetçi bir insanım diye
övünüp, her şeyi dört dörtlük yaparım ya da öyle olmasını isterim gibi cümleler
sarf ediyorlar. Bunun kendilerine bahşedilmiş özel bir yetenek, özellik olduğunu
düşünüyorlar. Ben de bu yazımda bu konuya değinmek istedim çünkü sanılanın
aksine mükemmeliyetçilik patolojisi olan bir durumdur ve sağlıklı değildir. Peki
mükemmeliyetçiliğin psikolojik analizi nedir?
Mükemmeliyetçi insanlar üst noktada hedefler seçerler.
Yüksek performans göstermeleri ve asla hata yapmamaları gerektiğine inanırlar.
Etrafında ki insanlardan da aynı tutumu beklerler. Her şey zamanında, düzenli,
hatasız ve mükemmel olmak zorundadır. Ancak bu genelde gerçekleşmez. Çok fazla
detaya takıldıkları için genelde işler zamanında bitmez, idealize edilmiş
hedefleri yarıda kalır. Buna rağmen bu düşünceleri devam eder ve hatta
ailesinin, eşinin ve çocuklarının da böyle olmasını beklerler. Aksi bir duruma
karşı toleransları yoktur ve sonucunda ya kendisine ya da etrafında olan
kişilere öfke duyarlar. Mükemmeliyetçi insanlar bu tutumun kendilerine ve
çevrelerine zarar verdiği gerçeğini görmezden gelirler. Etrafındaki insanların
başarılarını görmeyip, hep başarısızlıklarına odaklanırlar. Bu sebeple
karşısındaki insanı ağır şekilde eleştirip, kırıcı, yıpratıcı olabilirler. Sağlıklı
sosyal ilişkiler kuramazlar. Kendileri onaylamadıkları için genelde onay da
alamazlar. Buna bağlı olarak çeşitli psikolojik rahatsızlıklar geçirebilirler.
Bu durumun altta yatan nedenleri vardır. Tabi ki her zaman
olduğu gibi yine çocukluk dönemine gitmek gerekmektedir. Mükemmeliyetçi
insanlar farkında olmasalar da aslında bu tutumu sevgi ve onaylanma
eksikliğinden yaparlar. Çünkü çocukluk döneminde kendisine bakım veren kişinin
tutumu da böyledir. Sevgi almak için bir şeyi başarmak zorundadır ama asla
onaylanma cümlesini duyamamıştır. Anne, “Bu
yıl karnende matematiği beş yaparsan sana sevdiğin oyuncağı alacağım” der ve
çocuk karnesini getirdiğinde “Peki Türkçe neden beş değil!” diyerek eleştirmeye
başlar. Çocuğun bilinçaltı bunu “Sevgi almak için mutlaka başarılı olmak
zorundasın ama hiç bir zaman başarılı olamayacaksın!” diye algılar. Koşulsuz
sevgiyi alamamışlardır ve sevgi almanın her zaman bir koşulu olduğunu
düşünürler. İleri ki hayatlarında da bilinçaltı bunu doğrulamak için her zaman
patolojik bir şekilde başarılı olmaya çalışır ama tıpkı annelerinin onlara
verdiği mesajda olduğu gibi asla yeterince başarılı olamayacaklarıdır. Ne
yaparlarsa yapsınlar doyuma ulaşamayacaklar ve tatmin olmayacaklardır. Onlar da
annelerinin onlara yaptığı gibi eşlerini, çocuklarını, iş arkadaşlarını sürekli
eleştirip başarıları değil eksiklikleri görmeye çalışacaklardır.
Mükemmeliyetçi ebeveynler dışında aile hayatı sorunlu olan
ve küçük yaşta çocuk olmak yerine anne ve baba rollerini üstlenmek zorunda
kalmış çocuklarda da bu tip davranış şekli görülebilir. Anne ve baba kendi
üstüne düşen görevi üstlenmediği taktirde aile dinamiğinde bu rol çocuğa
yüklenecektir. Çocuk bu rolü yerine getirmek zorunda hissedip çabalayacak ama
başarılı olamayacaktır. Çocuk yaşta olgun olması ve kendisine on kat büyük
gelen görevleri yapmak zorundadır. İleri ki dönemlerde de bu tutum devam eder.
Yapması gereken görevleri fazla idealize edip, başarılı olamaz.
Bunlar sadece bazı nedenlerdir. Her insan biriciktir ve algı
şekli farklıdır. Daha bir çok sebep buna neden olmuş olabilir. Eleştiriye
kapalı ama eleştirmeye açık insanlar oldukları için genelde psikoterapiyi reddederler. Psikologdan beklentileri yüksektir ve bu sebeple tatmin olmayıp
terapiyi yarıda kesebilirler. Asıl önemli olan kişinin bunu fark edip bir çözüm
yolu bulmaya çalışmasıdır. Zor da olsa bu tutumun kendisine kazandırdığı ve
kaybettirdiği şeyleri düşünmeli ve davranış biçimini analiz etmelidirler.
Sevgiyle...
Sevgiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder