Bu bölüme başlamadan önce benim için aşk, acı çekmek ile eş değer bi duyguydu. "Hiç mi adam gibi biri girmeyecek hayatıma!" diye hep hayıflanırdım. Her ilişkim acı ve göz yaşı ile sonlanırdı. Ya sonuna kadar karşı tarafı suçlar ya da suçluluk psikolojisi ile anksiyete krizleri yaşardım. Eeee haliyle aşk ya yoğun öfke ya da yoğun acıya dönüşürdü (zaten öfke acının dışa yöneltilmiş haliydi...). Ta ki bundan bir yıl öncesine kadar bu serüven böyle devam etti. Sonra Uzman Klinik Psikolog Bilge Çapoğlu sayesinde bir şey fark ettim. Geçmiş ilişkilerimi tek tek gözden geçirdim, her birini analiz ettim ve aslında çok bariz olan ama benim geç fark ettiğim ortak bir nokta buldum "BABAM". Ya babamın iyi özellikleri ya da hep değiştirmesini istediğim kötü özellikleri vardı. Yani aslında ben babam gibi adamları bulmakta uzmandım.
Peki buna psikolojide ne diyoruz? Psikoloji bu durumu "aktarım yapmak" olarak tanımlamıştır. Aktarım psikolojiye "psikolojinin babası" diye tabir ettiğimiz Sigmund Freud tarafından sokulmuştur. Aktarım olumlu ya da olumsuz bir soyut kavramın, duygu yüklerinin bir insandan başka bir insana taşınması, kaydırılmasıdır. Aktarım hayatımızın her alanında aktif rol oynar. Sevgilimize, eşlerimize, dostlarımıza, iş arkadaşlarımıza, günlük hayatın akışı sırasında karşılaştığımız her hangi bir insana bile olumlu ve olumsuz aktarımlarda bulunabiliriz. Bilinçaltı geçmiş travmaları çözümlemek ister. Dört yaşında annemizle aramızda geçen travmatik bir olay, yıllar sonra yeniden karşımıza çıkar. Kurgu aynıdır ama kişiler değişir. Halk arasında "Kızlar babaları, erkekler ise anneleri gibi kadınlarla evlenir." sözü bir yerde gerçektir. Peki bu durum ne kadar sağlıklıdır?
Aktarım farkındalık içinde yapıldığı zaman ruhsal bir iyileşme sağlar. Ancak bilincine varılmamış bir aktarım bize travmayı defalarca tekrarlatmak dışında bir işe yaramaz. Asıl sorunun karşımızda ki kişi de değil bizim yaşanmışlığımızda olduğunu fark etmek, geçmişi gözden geçirip yanlış algılarımızı düzeltmek ve en önemlisi ebeveynlerimizi olduğu gibi kabul etmek gerekmektedir. Baba veya anne sevgisini onlar dışında hiç kimseden alamayız bu sebeple onların bize vermediği sevginin acısını da başkalarından çıkartamayız. Karşımızda ki kişiye görevi dışında yükler yükleyip başka rollere büründürmemeliyiz. Sevgili sadece sevgilidir ne annenin şefkatini ne de babanın koruyucu tavrını sana hissettirmek zorunda değildir. Önce karşınızda ki kişinin size ne hissettirdiğini, ondan ne beklediğinizi düşünün. Daha sonra geçmişinizde bu duygu ve beklenti size tanıdık geliyor mu onu bulun. Sonucu detaylı bi şekilde analiz edin ve siz de aslında karşınızda ki kişiye gereğinden fazla ne kadar rol yüklediğinizi göreceksiniz.
Kimse kimsenin yerini dolduramaz. Gerçeklerle yüzleşip, acımızı sonuna kadar yaşamamız gerekir. Birikmiş duygular başkalarına aktarılmak üzere saklanır. O yüzden duygularınızı yaşamaktan korkmayın ve kabul edin...
Diğer yazımda bu konu üzerinden örneklerle daha detaylı anlatacağım.
Sevgiyle...
Sevgili Emine harika bir paylaşım olmuş. Teşekkürler.
YanıtlaSil